Asıl işi, üretim ve ticareti meşru, helal ve mubah olan ama bazen faizli kredi kullanan veya parasını faizci bankaya koyan ve faiz alan şirketlerin borsada hisse senetlerini alıp satmanın ve elde bulunduğu sürece, dağıtılan temettüyü alıp kullanmanın hükmü çağımızın fukahası arasında tartışılan, üzerinde ittifak oluşmamış bir konudur. Karadâvî ve Karadâğî gibi meşhur fıkıh âlimlerinin de içinde bulundukları bir grup alim ve bazı fetva meclisleri, şu şartlarla böyle şirketlerin hisse senetlerini alıp satmayı ve temettuunu de kullanmayı caiz görüyorlar: a) Kullanılan faizli kredi, şirketin toplam hisse senetlerinin piyasa değerinin yüzde otuzunu geçmeyecek. b) Faizli krediden kazandığı da şirketin toplam gelirinin yüzde beşini aşmayacak. c) Eğer hisse senedi sahibi temettu (kâr) alıyorsa, bu yüzde beşlik haramdan kendine düşen kârı yoksullara verecek. Bunu caiz gören alimlerin gerekçeleri şudur: Dindar Müslümanlar hakim olabildikleri şirketlerde az da olsa faiz vb. haramları engellemelidirler. Ama hakim olamadıkları büyük şirketlerin -asıl işleri helal olduğu halde, sermayeye ve kâra az da olsa haram karıştığı için- hisse senetlerini almak caiz görülmezse dindar Müslümanlar büyük miktardaki milli servete katılmak ve bundan istifade etmekten mahrum kalırlar, dini hassasiyetleri olmayan kimseler bu servetleri ele geçirirler, bu da İslam'ın hedeflerine (mekasıd) uygun düşmez. Haramdan kaçan Müslümanlar, yıl sonu raporlarına bakarak “haramdan gelen miktarı” öğrenir ve bunu aldıkları kârdan çıkarır, yoksullara verirler…